Afganistan Almanya’nın sınır komşusu mu?

Bilindiği gibi Alman Anayasası Federal Ordu’nun görevini, “Almanya topraklarına dışarıdan silah zoruyla yapılan müdahalelere karşı savunma“ olarak tarif eder. 11 Eylül saldırılarından sonra ABD önderliğinde Afganistan’a karşı başlatılan saldırıya Almanya ordusunun neden katıldığını, dönemin SPD’li Savunma Bakanı Struck şöyle gerekçelendirmişti: „Almanya’nın güvenliğini Hindukuş’ta da savunuruz.“ Co»rafya bilgilerimizi biraz tazeleyecek olursak hatırlarız: Hindukuş Dağları, Tibet sınırında Karakum dağlarından ayrılan bir sırada»dır. Afganistan’da Kabil şehrinin kuzeybatısında, biri Herat’a öbürü Kandmar’a giden iki kola ayrılır ve 650 km boyunca uzanır. Struck’un 2 Aralık 2002’de yaptığı bu açıklama, o tarihten bu yana Almanya’nın dışpolitikasını anlatmak için sık sık tekrarlandı. Almanya’nın uluslararası terörle mücadelede, gerekli görmesi halinde başka ülkelere de asker gönderebileceği tekrarlandı durdu.

Federal Meclis önümüzdeki aylarda Alman ordusunun Afganistan’da konuşlandırılması konusunu ele alarak, ordu birliklerinin görev süresini uzatmaya hazırlanıyor. Afganistan’da terör yuvalarının dağıtılması, demokrasinin inşası, kadın ve insan haklarının tesis edimesi gibi gerekçelerle gerçekleştirilen bu müdahele, Almanya’nın dış politikasında giderek güçlenen militaristleşme yöneliminin önemli bir ayağını oluşturuyor. Ancak bu müdahaleye dayanak yapılan hedeflere ulaşılmadığı, gelişmelerin gösterdiği gibi ulaşılmasının da mümkün olmadığı bir gerçek. Stern degisinin dün yayınladığı bir ankete göre, Almanya’da halkın yüzde 52’si, Alman ordusunun yabancı ülkelere gönderilmesine karşı. Bu oran bundan iki yıl önce yüzde 34 idi.

Ancak dışpolitikada yaşanan bu gelişmeler, içpolitika alanında yaşadığımız gelişmelerden ayrı ele alınamaz. 11 Eylül saldırılarının yıldönümünü yaşadığımız ve Almanya’da da saldırı hazırlığında olduğu ileri sürülen kişilerin yakalandığı bugünlerde, terörle mücadele konusu yine gündemin ilk sıralarını işgal ediyor. Terörle mücadele adı altında anti-terör paketlerinin peşpeşe hazırlandığı, biometrik bilgiler içeren yeni kimliklerin çıkarıldığı, kişiye özel bilgileri koruyan yasaların gevşetildiği, telefonların dinlenmesi, internet bağlantılarının gözetim altında tutulması gibi konularda kimi yasaların çıkarıldığı veya yenilerinin planlandığı son dönemde demokratik hak ve özgürlükler sürekli tartışma konusu yapılıyor.

Adı geçen terör de, „islami terör“ olduğu için hak gasplarının merkezine genellikle göçmenler, özelde de müslüman ülkelerden gelen göçmenler yerleştiriliyor. Terörle mücadelede her yol mübah gösterilip, bu kesimlerin haklarına birbiri ardına kısıtlamalar getiriliyor. Sığınma ve yabancılar hukukunda yeni düzenlemeler yapılarak, bir yanda göçmenler bir bütün olarak potansiyel teröristmiş gibi gösteriliyor, haklarında kuşku yaratılmaya çalışılıyor ve ortak yaşama bu yolla darbe vuruluyor. Ancak o noktada kalınmıyor. Bir adım daha ileri gidilip, bir bütün olarak toplumu ilgilendiren, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan uygulamalar peşpeşe piyasaya sürülüyor.

Işte bu tartışmalar eşliğinde Afganistan’da barışa ulaşılmasının yolunun Alman ve diğer ülke askerlerinin bu ülkeden çekilmesinden geçtiğini, barış icin sivil girişimlerin desteklenmesi gerektiğini ifade eden 180’e yakın barış inisiyatifi, kitle örgütü, parti ve demokratik kuruluş, 15 Eylül, Cumartesi günü Berlin’de bir merkezi yürüyüş yapmaya hazırlanıyor. Bu gösteride Alman ordu birliklerinin Afganistan’dan çekilmesinin yanısıra demokratik hak gasplarına son verilmesi talebi de yüksek sesle dillendirilecek.

Bu ülkede yaşanan her türlü gelişmeden en az yerli halk kadar etkilenen göçmenlerin bu gösteride yer almaları, ortak talepler ve özlemler u»runa verilen ortak mücadelenin güçlenmesine büyük katkı sağlayacak ve en başta kendi demokratik haklarına sahip çıktıklarını göstermelerinin aracı olacaktır. Son yıllarda Almanya’da etnik ve dini farklılıklar üzerinden ayrımcı politikaların sertleştirilmesine, Müslüman inancından insanlara karşı sürdürülen demagojik kampanyalar eşliğinde, değişik uluslardan ve inançlardan insanlar arasında önyargılar körüklendiğine tanık oluyoruz. Bu yüzden 15 Eylül’de değişik inançlardan ve uluslardan insanların Berlin’de buluşarak, savaşın inançlar ve halklar arasında olmadığını, emperyalistlerin savaşı olduğunu ve bir avuç zengin için halkların katledilmesine karşı olduklarını haykırmaları daha büyük bir anlam ve önem kazanıyor. Saat 12.00’de, Alexander Platz/Rotes Rathaus’ta başlayacak ve saat 15.00’te Strasse des 17. Juni adresindeki mitingle sona erecek olan bu gösterinin Almanya’da yaşayan değişik uluslardan ve inançlardan emekçilerin dostluğunu ve birliğini güçlendireceğine inanıyorum. Bu nedenle Türkiyeli kökenli göçmenleri bu dostluğu geliştirmek ve Afganistan ve Ortado»u’daki insanlık dramının son bulması için düzenlenen yürüyüşe katılmaya çağırıyorum.

15 Eylül 2007’de. Berlin’de görüşmek üzere…