Federal Hükümet holdingzedelerin feryatlarına kulak tıkamamalı
Almanya hükümetinin İslami Holdinglerin faaliyetlerinden mağdur olanlara karşı duyarsız kaldığını söylüyorsunuz. Almanya hükümetinden bu konuyla ilgili neler yapmasını bekliyordunuz? Hükümet Milli Görüşün hesaplarına el koymalı mı?
Federal Hükümetten beklentim, sorun karsisinda duyarsiz davranmamasi, magdur olan yüzbinlerce insanin feryadina kulak vermesiydi. Ama göcmenlerin topluma uyumu konusunda son aylarda sertlik yanlisi politikalara agirlik veren hükümet, insanlarin bu somut sorununa ilgi göstermek bir yana, onlari toplumun bir parcasi olarak görmeyen, vurdumduymaz bir tavir sergiledi. Yani bir yanda “uyum saglamayanlari cezalarla yola getirecegim” derken, gözü önünde olup biten önemli bir organize dolandiricilik karsisinda “bana ne? Ne haliniz varsa görün!” tutumunu benimsedi.
Bu da islenen dolandiricilik sucu kadar büyük bir skandal. Milli Görüs’ün hesaplarina el konmasi gerekir mi sorusunu ancak mahkemeler yanitlayabilir. Ancak bunun icin de hükümetin bazi adimlar atmasi gerekir. Hükümetin ve eyaletlerin bu konudaki güvenlik birimlerinin raporlarinda, Milli Görüs’e bagli camilerde para toplandigi bilgisi var. Taniklarin verdigi ifadeler var. Ister Milli Görüs olsun, isterse baska kurum ve kisiler olsun, sorumlularin ortaya cikarilmasi ve cezalandirilmasi gerektigi acik.
YİMPAŞ olayının ardından Tayyip Erdoğan, Türkiye’deki bir toplantıda kendisine "YİMPAŞ’a verdiğiz paraları nasıl alacağız" diye bağıran bir yurttaşa "Ben mi dedin sana paranı ver diye. Sahtekar" diye cevap vermişti. AKP hükümeti ile Almanya’daki İslami holdingler arasında nasıl bir ba» var? Bu ba» nasıl çalışıyor?
Yurtdisindaki Türkiye kökenli göcmenlerin birikimlerine el konulmasi yesil sermaye ile baslamadi. 70’li yillarda “gurbetci sirketleri” furyasi ortaya cikti. “Memleketinize faydaniz olsun, siz de para kazanin” cagrilariyla kandirilan yüzbinlerce göcmen iscinin paralarini toplayan bazi sahtekarlar, insanlarin alinterlerine el koydu. Sonrasinda Türkiye’deki bankerzedeler olayi, Avrupa ülkelerinde de yasandi. Bu gelismelere seyirci kalan devletin kurumlari, daha sonra “dövizli emeklilik”, “Merkez Bankasi’na yatirim yapin!” gibi kampanyalar düzenleyerek, “merkezzedeler”, “offshore-zedeler” gibi yeni magdurlarin üretilmesinde bizzat rol aldi. Burada da insanlarin milli duygularina hitap edildigine tanik olduk.
90’li yillarin ortasindan itibaren de islami holdingler ortaya cikti. Bu kez “faiz haramdir. Helal kazanc icin islami holdingllere ortak olun” cagrilari esliginde, insanlarin dini duygulari sömürülerek bir dolandiricilik tezgahlandi. Yani bu bütünlük icinde bakildiginda, 30 yillik gecmisi olan, farkli görüntülere bürünmüs bir “para toplama” faaliyeti söz konusu.
Hükümetler de degisen oranlarda bu faaliyetleri izlemekle yetindi, destek oldu veya icinde yer aldi. Örnegin Yimpas yöneticisi Dursun Uyar’in, dönemin Refah Partisi Baskani Erbakan’dan tutun da bugün görevde olan Ali Coskun, Cemil Cicek veya Abdülkadir Aksu gibi AKP’li bakanlarla birlikte cektirdigi fotograflar, bu bakanlarin bir kisminin holdingin Almanya’daki magazalarinin acilisinda bulunmalari veya belli etkinliklere katilmalari elbette etkili oldu. Bunu yadsimak mümkün degil. Öte yandan Alman medyasina da yansiyan, AKP’nin secim kampanyasinin bu paralarla finanse edildigi yönünde iddialar var. Bu iddialar bildigim kadariyla henüz cürütülmedi.
Yeşil sermayeye karşı yürüttüğünüz çalışmalarda karşınıza çıkan en büyük sorun neydi?
Federal Hükümet’in “gizli servislerin etki alanina girer” diyerek her türlü girisime set cekmesi, Almanya Federal Meclisi’nin üyesi olan bir parlamenter acisindan en büyük sorunu teskil ediyor. Öte yandan magdurlarin karsilastigi en büyük sorunun, Almanya mahkemelerinde bir dizi karar alinmis olmasina ragmen, Türkiye’de yargi önünde hakkini alamamalari olduguna inaniyorum.
Almanya’da tarikatların ve yeşil sermayenin gelişimi nasıl başladı?
Diger Avrupa ülkelerinde oldugu gibi, Almanya’da da Türkiye kökenli göcmenler arasinda sosyal-siyasal gelismelerin Türkiye’deki gelismelerle paralellik gösterdigini söyleyebiliriz. Gectigimiz günlerde Türkiye Arastirmalar Merkezi tarafindan yayinlanan bir arastirma, Almanya’daki Türkiye kökenlilerin secim tercihlerinin Türkiye’dekinden pek farkli olmadigini ortaya koydu. Her ne kadar kalicilasmak, kendisini yasadigi toplumun bir parcasi olarak görmek egilimi özellikle genc kusaklarda giderek güclense de, Türkiye ile olan sosyal, hukuksal ve kültürel baglar, bu sonucu doguruyor.
Özellikle 90’li yillarin ortasindan itibaren ortaya cikan islami holdingler, Türkiye’de yasanan belli bir siyasi konjunktürün gelisimesinden bagimsiz olmadi.
Ardından nasıl bir süreç izledi? İslami holdingler nasıl örgütlendiler, paralar camilerde mi toplandı? Nasıl bir yol izliyorlar?
Bu holdinglerin nasil calistigini, taniklarin ifadeleriyle söyle aktarabiliriz. Öncelikle büyük kentlerde Türkiyeli göcmen kitlesi üzerinde, ya da herhangi bir cemaate bagli kitle üzerinde belli bir etkiye sahip kisiler secildi. Bunlar imam, belli bir dernegin yöneticisi gibi kisilerdi. Hutbelerde, vaazlarda faizin ne kadar büyük bir günah oldugu anlatilarak, insanlarin yatirimlarini kar payi dagitan islami kuruluslara yapmalari istendi. Gazetelerde, televizyonlarda yaygin ilan-reklam kampanyalari buna eslik etti. Insanlara paralarini istedikleri zaman geri alabilecekleri söylendi. Yüzde 20-30’a varan helal kazanc vaatleri verilerek, milyarlarca Euro toplandi. Ilk dönemlerde yine secilmis bazi kisilere yüksek kar paylari dagitilarak güven ortami yaratildi.
Tayyip Erdoğan ile görüşmenizden neler bekliyorsunuz? Neler talep edeceksiniz?
Almanya’da magduriyete ugramis yüzbinlerce insan var. Bu konuda 300 bin rakami telaffuz ediliyor. Bu insanlarin önemli bir bölümü Türkiye Cumhuriyeti vatandasi. Mahkeme kararlariyla tescillenmis bir nitelikli dolandiricilik söz konusu. Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin vatandasi olan bu insanlarin sorunlariyla ilgilenmesi gerektigine inaniyorum. Türkiye’de yüzbinlerce insani etkileyen bir organize suc yasansa, bunun karsisinda hükümetin “parayi yatirirken bana mi sordun?” diye sorma hakki olabilir mi? Bence olamaz ve ayni durum yurtdisinda yasayanlar icin de gecerlidir.
Magdurlar acisindan ben Federal Meclis’in bir üyesi olmanin ötesinde, Türkiye kökenli ve yesil semaye konusunda calismalari olan bir üyesiyim. Bu yüzden magdurlar sorunlarini bana iletiyor ve cözüm bulmami istiyor. Önemli bir bölümü de, “bana mi sordun?” yaklasimindan dolayi ne denli kirildigini anlatiyor. Bu istek, duygu ve talepleri Sayin Basbakana iletecegim. Yasami boyunca disinden-bogazindan kisarak biriktirdigi alinteri, gelecek güvencesi olarak gördügü birikimleri bir anda elinden alinan, intiharin esigine gelen, yuvasi dagilan onbinlerce insan var ve sesine kulak verilmesini istiyor. Feryatlarinin Basbakana ve hükümetin diger üyelerine ulasmasinda yardimci olmami istediler ve ben de bu isteklerini yerine getirecegim. AKP hükümetinin konu hakkindaki düsüncelerini, planlarini soracagim.
Ayrica hükümetin yaklasik yarim asirdir Avrupa ülkelerinde yasayan göcmenlerin, yasadiklari toplumla bütünlesmelerini daha fazla tesvik eden bir konumda olmasini isteyecegim.
Türkiye adım adım Cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimlere do»ru gidiyor. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Üyesi oldugum Sol Parti, uluslararasi iliskilerinin merkezine demokratik güclerle dayanismayi yerlestirmistir. Dünyanin neresinde olursa olsun, demokratik hak ve özgürlüklerin savunulmasi ve genisletilmesi konusunda elde edilen her kazanim, bizi de heyecanlandiriyor ve sevindiriyor. Bu anlamda secim sürecinin Türkiye’de zzgürlüklerin ve demokratik haklarin genisletilmesi cabasi icinde olan güclerin daha etkin hale geldigi bir sürec olmasini diliyorum.
Almanya’daki yurttaşların Türkiye’deki seçimler için oy kullanmakta zorlandıklarını biliyoruz. Bu konuda neler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Yurtdisinda yasayan Türkiye kökenli göcmenler, sadece sinir kapilarinda oy kullanabiliyor. Almanya’da ve diger ülkelerde, Türkiye’de secim tarihinin yaklasmasiyla birlikte secimlere katilma konusunda özellikle son haftalarda medyada bir kampanya sürüyor. Ancak ben Türkiye kökenli göcmenlerin dikkatlerini Türkiye’deki secimlerden ziyade yasadiklari ülkelerde yasanan gelismelere yönlendirmeleri gerektigini düsünüyorum. Sanirim büyük cogunlugunu ilgilendiren de bu. Almanya’daki bir milyonu askin Türkiye vatandasinin beklentisinin, Türkiye secimlerinden ziyade, onyillardir yasadiklari ülkelerin secimlerinde oy kullanabilmek olduguna inaniyoruz ve calismalarimi bu yüzden bu noktada yogunlastirdim. Orada dogup büyümüs yüzbinlerce insan, AB vatandasi olmadiklari icin bu en demokratik haktan yoksun birakiliyor. Almanya’nin bu demokrasi ayibindan kurtulmasi icin calisiyorum.