Göç Yasası’na karşı mücadele sadece göçmenlerin sorunu olarak görülmemeli
1) Göç Yasası’nda yeni düzenlemeleri de içeren kapsamlı yasa değişikliğinin özellikle Türkiye kökenlileri ilgilendiren unsurları hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz?
Bence Türkiyelileri ilgilendiren-ilgilendirmeyen ayrımı pek yerinde değil. Değişikliklerden Afrikalı veya Latin Amerikalı bir göçmen de aynı şekilde etkilenecek. Öte yandan, en az 500 bin euro yatırım yapıp beş kişiye istihdam sağlayan Türkiyeli bir işveren yasa kapsamı dışında kalacak.
Yasada yapılması tasarlanan değişiklikleri şu başlıklar altında toplayabiliriz: Aile birleşimine kısıtlama getiriliyor ve eşlere ülkesinde dil ö»renme zorunluluğu getiriliyor. Evlilik yoluyla gelen eşlere 18 yaş sınırı uygulanacak. Alman vatandaşlığına geçenler de, eşlerini yanlarına getirmek istediklerinde kendi geçimini temin edebilmeleri koşulunu yerine getirmek zorunda olacaklar. Öte yandan vatandaşlı»a geçiş koşulları ağırlaştırılıyor, vatandaşlık ve dil testleri zorunlu yapılıyor. 23 yaşından küçük olanlardan da, vatandaşlı»a geçmek istemeleri durumunda kendi geçimlerini kendilerinin sağlaması isteniyor. Ayrıca, ‘entegrasyona meğilli olmamak’la suçlananlara yaptırım uygulanması öngörülüyor. Sınırdışı etmelerin kolaylaştırılması, ö»retmen ve doktor gibi kamu personelinin ‘entegre olmak istemeyenleri yabancılar dairelerine bildirmekle yükümlü tutulması, sığınmacıların haklarının kısıtlanması gibi bir dizi değişikliği de bunlara eklemek gerek.
2) Parti olarak yasaya nasıl bakıyorsunuz? Ne kadar taraf ya da karşı eleştiriniz var? Bu amaçla neler yaptınız ve yapmayı düşünüyorsunuz?
Sol Parti olarak tasarıyı entegrasyon düşmanı olarak değerlendiriyoruz. 400 sayfalık tasarıya bir bütün olarak baktığımızda, göçmenlerin uyumu istemediği, uyumda yaşanan sıkıntıların sorumlusu oldukları mantığı hakim. Daha önce de her fırsatta dile getirilen bu suçlama, artık yasalarda da yerini alacak. Uyumu zorlaştıran eğitim alanındaki sıkıntılar, işsizlik, yoksulluk gibi sosyal ve ekonomik etkenler tümüyle gözardı ediliyor. Daha da önemlisi, hükümetlerin bu konularda onyıllardır izlediği politikanın başarısızlığı hasıraltı ediliyor. Sadece CDU/CSU’nun değil, SPD’nin ve Yeşiller’in de sorumlulukları gizlenmeye çalışılıyor.
Sol Parti olarak hazırladığımız değişiklik önerileri var. Ayrıca vatandaşlı»a geçişin kolaylaştırılması, Göç Yasası’nın sonuçlarının değerlendirilmesi gibi bir dizi önergemiz de yine tasarı kapsamında gündeme alındı.
3) Birçok kişi ve kuruluş yasanın skandal denebilecek hatalar ya da yanlışlar içerdiğini söylüyor. Örneğin yasanın asıl amacının Türklerin bu ülkede yaşamalarını zorlaştırmak ve bu ülkeye girişlerini zorlaştırmak olduğu gibi eleştiriler var. Siz bu konuda ne diyorsunuz?
Federal Meclisin İçişleri Komisyonu uzmanları dinledi. Bu alanda çalışma sürdüren kurum ve kuruluşlar, hukukçular, biliminsanları yasayı eleştirdi. Anayasa hukukçuları, bazı değişikliklerin Anayasa ihlali anlamına geldiği görüşünde ve ben de eleştirilere katılıyorum. Ama yukarıda da belirttiğim gibi, yasanın asıl amacının Türklerin bu ülkede yaşamalarını zorlaştırmak ve bu ülkeye girişlerini zorlaştırmak olduğu görüşünü paylaşmıyorum. Tasarıda izlenen asıl mantık, ‘Alman ekonomisinin çıkarlarına denk düşenler ile ters düşenleri ayırma’ olarak nitelendirilebilir. Türkiye’den gelen bir yatırımcının üç yıl içinde yerleşim hakkına sahip olması, eşini yanına getirmek istediğinde Almanca bilme koşulunun aranmaması planlanıyor. Buna karşılık anne-babası 40 yıl önce Almanya’ya gelmiş, kendisi bu ülkede do»muş ve Alman vatandaşı olmuş 25 yaşındaki bir işsiz bir gence, ‘eşini yanına getiremezsin’ denecek. Bu örnek de gösteriyor ki; asıl mesele etnik köken değil, sosyal konum. Ama Türkiye kökenli göçmenler, bu ülkede yaşayan göçmen kökenlilerin ana gövdesini oluşturduğu için değişikliklerden en fazla etkilenen kesim olacak.
4) Buna bağlı olarak, Türkiye’de sayıları iki milyonu bulan dilsiz insan var. Ayrıca okuma yazması olmayan ya da eksik olan var. Almanlarda da bu rakam 4 milyonun üzerinde. Onlar da Almanca koşulu aranacak mı sizce?
Elbette haklı bir soru. Yanlış hatırlamıyorsam, Hessen eyaletinde vatandaşlık sınavı için geçen yıl hazırlanan 100 soruyu, bu eyaletteki bir kentte lise sekizinci sınıf ö»rencilerine sormuşlardı. Sonuçlar 15 yaşındaki Alman gençlerinin üçte ikisinin Alman vatandaşı olmamaları gerektiğini göstermişti. Aynı şekilde Baden-Württemberg’te uygulanan vicdan testindeki sorular nedeniyle Alman vatandaşı olan Papa Ratzinger’in de bu testi başaramayacağı hatırlatılmıştı. Yani amaç vatandaşlı»a geçişleri veya Almanca ö»renmeyı teşvik etmek değil.
Bir başka örnek de, zorla evlilikler konusu. Aile birleşimine getirilen kısıtlamalara gerekçe olarak, zorla evlendirmeleri engelleme çabası gösterildi. Öte yandan aynı gerekçe ileri sürülerek şiddet kullanarak aile bireylerinin entegre olmasını engelleyenlerin, çocuğunu zorla evlendirenlerin sınırdışı edilmeleri kolaylaştırılmak isteniyor. Ama hükümet temsilcileri buna karşılık eşlerin bağımsız oturum izni almaları için bekleme süresinin üç yıldan dörde çıkarılmasını talep edecek kadar ileri gidiyor. Yani ileri sürülen gerekçeler ile beslenen niyet çelişiyor.
5) Yasanın bu haliyle çıkmasını engellemek için bazı gruplar eylem başlattı. İlki 21 Mayıs Pazartesi günü yapılan bu eylemleri destekliyor musunuz? Ya da bu eylemleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben Pazartesi günkü eylemin ça»rıcıları arasındaydım. Gösteriye de katıldım. Ancak katılım maalesef düşük oldu. Bunu da insanların duyarsızlığına bağlamak yanlış olacaktır. Aynı sorunla başka konularda da karşılaşabiliyoruz. Örneğin halkın büyük ço»unluğu emeklilik yaşının 67’ye çıkarılmasına veya Alman savaş uçaklarının Afganistan’a gönderilmesine karşı. Ama yapılan protesto gösterilerine katılanların sayısı arzulanan düzeyde gerçekleşmedi. Ama şu bir gerçek: sendikaların, göçmen örgütlerinin ve diğer sivil toplum kuruluşlarının üyeleriyle birlikte yarattığı kamuoyu baskısının daha da güçlendirilmesi gerekiyor.
Bir de şunu eklemekte yarar var: Irkçı ve dışlayıcı uygulamalar sadece göçmenlerin sorunu değil. Bu nedenle bu uygulamalara sadece göçmenlerin karşı çıkmaları gerektiği yaklaşımı yanlış olacaktır. Bu uygulamalara karşı en geniş toplumsal muhalefeti örgütlemek için çaba harcamak gerekiyor.
6) Bu yasanın çıkması halinde gerekli düzeltmelerin yapılması için bir eylem planınız var mı? Anayasa’ya aykırı deniyor, Yargıya götürmek, İnsan Hakları Mahkemesi vb.
1 Haziran tarihinde Eyalet İçişleri Bakanları Konferansı gerçekleştirilecek ve aynı gün Berlin’de protesto gösterileri planlanıyor. Ayrıca G8 zirvesine karşı gerçekleştirilecek eylemler kapsamında 3-4 Haziran tarihlerinde birçok kentte Almanya’nın göç politikası da eleştirilecek. Bunun dışında bazı göçmen kuruluşlarının hükümete onbinlerce protesto mektubu gönderilmesi için hazırlık yaptığını duydum. Bir de tasarının Federal Meclis’te gündeme geleceği gün, yani 14 Haziran’da meclis önünde gösteri yapılması planlanıyor. Biz de Sol Parti olarak bu çabalara destek veriyoruz.
Tasarının yasalaşmasından sonra da çabaların devam etmesi gerekti»ş açık. Konuyu toplu davalar halinde Anayasa Mahkemesi’ne ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürme planları olduğunu da biliyorum. Bu çabaların hayata geçmesi için bize düşen her türlü görevi üstlenmeye hazırız.
7) Bu yasa konusunda Alman Türk toplumuna önerileriniz nelerdir? Göçmen toplumla ilgili rolleri gereği tüm göçmen kökenli vekiller ortak bir çalışma yapıyor musunuz? Yapıyorsanız ne aşamada? Yapmıyorsanız neden?
Ben sadece Türkiye kökenli ya da göçmen kökenli oldukları için farklı partilerde yer alan milletvekillerinin biraraya gelmeleri gerektiği beklentisine katılmıyorum. Tasarı Bakanlar Kurulu’nda sayın Lale Akgün’ün partisi SPD’nin de desteğiyle onaylandı. Ekin Deligöz Hanım’ın partisi Yeşiller de, göç ve uyum politikası dahil olmak üzere birçok konuda Sol Parti’den farklı düşünüyor. Göçmen kökenli politikacıların politika yapmak için tercihlerini bir partiden yana kullanmaları en doğal hakları. Lale Hanım’ın veya Sırp kökenli milletvekili Josip Juratovic’in tasarıya karşı çıkması demek, herşeyden önce kendi partilerine karşı çıkması demektir. Diğer partilerdeki göçmen kökenli arkadaşların bu tür kararlara ortak olmamaları beni sevindirir. Ancak karşı çıksalar bile, bu ne onların partilerinin karara ortak olduğu gerçeğini değiştirir, ne de farklı politik çizgide olduğumuz gerçeğini. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki 550 milletvekilinin hepsi Türkiye kökenli. Birçok konuda farklı düşünen, bir araya gelmeyen politikacıların bu farklılıkları nasıl yadırganmıyorsa, Federal Meclisteki göçmen kökenlilerin farklı noktalarda olmaları da yadırganmamalı. Ama elbette yıllardır ‘göçmen dostu’ olarak gösterilen SPD’nin bu vesileyle gerçek yüzünü gösterdiği unutulmamalı.
8) Türk göçmenler ve Türk vatandaşlar da bu yeniliklerden etkilenecek. Türkiye Cumhuriyeti’nin diplomatik kanalları kullanarak bir girişimde bulundu mu, ya da bulunması olanak dâhilinde mi? Bu konuda bir öneriniz ya da düşünceniz var mı?
Türk hükümetinin Almanya’daki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını da etkileyen ve Almanya’nın hukuk düzenini ilgilendiren yasaları engellemesi gerektiğini düşünmüyorum. Bu, hangi ülkenin vatandaşı olursa olsun, bu ülkede yaşayan, bu toplumun ayrılmaz bir parçası olmuş göçmenlerin ve genel olarak bu toplumun işi. Türk hükümetinin yükümlülükleri farklı. Almanya’daki yaklaşık 2 milyon Türkiye vatandaşı için konsolosluk işlemlerinin kolaylaştırılması, işsizliğin pençesindeki gençlerin bedelli askerlik sorununa çözüm getirilmesi, merkezzedelerin sorunlarına çözüm bulunması, yeni ‘zedelerin’ ortaya çıkmasının engellenmesi gibi konular onun yükümlülük alanındadır.
9) Şu anda Türkiye’de Alman konsolosluklarının yasaya çıkacak gözü ile bakıp aile birleşimi başvurularını sürüncemeye bıraktıkları söyleniyor. Bu konuda bilginiz var mı? Bir girişimde bulunacak mısınız?
Bana bu konuda bir duyum ulaşmadı. Ancak bu iddialar varsa üzerine gitmek gerekiyor. Federal Meclis Milletvekili olarak bilgi edinme olanaklarına sahip olduğum için, bu olanaklardan yararlanırım. İlgili mercilere soru önergesi yöneltmek, yapılabilecek ilk iş olarak aklıma geliyor.
10) Sizce bu yasa nasıl olmalı? Alternatifi nedir?
Almanya herşeyden önce bugün geçerli olan anlayışı terk etmek zorunda. Onyıllardır bu ülkede yaşayan insanlar ‘yabancı’ statüsünde tutuluyor. Onun da ötesinde Alman vatandaşlığına geçseler bile, ‘ikinci sınıf Alman vatandaşı’ olarak görülmeleri anlamına gelen uygulamalara maruz kalıyorlar. Bunun yolu açılıyor. Bundan vazgeçilmeli. Burada yaşayan göçmenlere eşit siyasal-sosyal haklar tanınmalı. Vatandaşlı»a geçişin koşulları hafifletilmeli. Yasa değişikliklerinin yanısıra insanları kucaklayan, onlara ‘siz bizim bir parçamızsınız’ mesajı veren bir yaklaşım gösterilmeli.
11) Aldığımız duyumlara göre Türk başbakan Tayip Erdoğan Alman başbakan bayan Merkel’le görüşmesinde bu yasayı destekleyecekleri sözü vermiş ve yasa çıkmasına yakın şu günlerde başta Diyarbakır birçok ilde dil kursları açma hazırlığı varmış. Türk hükümetinin bu yasayı el altından desteklediğine inanıyor musunuz?
Ben Türkiye resmi makamlarının açıklamalarını basına yansıdığı ölçüde takip ediyorum. Federal Hükümet, özellikle aile birleşimleri konusunda dil bilme zorunluluğu planlarını gündeme getirdiğinde, ‘Türk hükümeti de bu planımızı destekliyor’ iddiasında bulunmuştu. Parlamentolararası Türk-Alman Dostluk Grubu’nun üyesi olarak Ankara’ya yaptığım ziyarette Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu ve Milli E»itim Bakanı Hüseyin Çelik ile görüşmelerde bulundum, sonrasında yazışmalar gerçekleştirdim. Sayın Gül ve Çubukçu, Türk hükümetinin böyle bir destek vermediğini, Almanya’ya evlilik yoluyla gidecek olan eşlere, Almanca ö»renmeyi istemeleri durumunda gerekli olanakların sunulması için gişimlerde bulunma taahhüdünde bulunduğunu açıkladılar.