Göçmen Kadınlar Birliği Toplantısı

Sevgili kadın arkadaşlar!

Öncelikle şunu belirteyim: Geçtiğimiz yıl 1 Kasım’da, yani bundan bir yıl önce yeni hükümet programını açıkladı. O günden bu yana geçen bir yılda, bircok yerde konuşma yaptım. Ancak ister mecliste olsun, isterse binlerce kişinin katıldığı diğer etkinliklerde olsun, hiçbir konuşma beni, katıldığım Göçmen Kadınlar Birliği’nin etkinlikleri kadar heyecanlandırmıyor, coşturmuyor.

Neden diyecek olursanız: Birço»unuzun bildiği gibi Göçmen Kadınlar Birliği’nin yaklaşık iki yil önce gerçekleştirilen kuruluş toplantısına ben de katılmıştım, yani bu birliğin kurucu üyesiyim. O dönem birlikte belirlediğimiz hedeflerimize ulaşmak için çalışmalarımı bugün milletvekili olarak sürdürüyorum. Hedeflerimiz, taleplerimiz, özlemlerimiz aynı olduğu için birlikteliğimiz bugün de sürüyor. Sizleri işte bu duygularla selamlamak ayrı bir heyecan, ayrı bir coşku veriyor. Hepinizi yürekten selamlıyorum. Göçmen Kadınlar Birliği’nin Berlin-Wedding grubuna da, bu güzel buluşmayı düzenledikleri ve bana buradan sizlere seslenme imkanı verdikleri için teşekkür ediyorum.

Sevgili arkadaşlar, değerli konuklar!

Hükümet kurulalı bir yıl oldu. Öncesini bir yana bırakalım; sadece bu bir yılı değerlendirelim ve göçmenler açısından, özellikle de göçmen kadınlar açısından bu sürede yasananları hep birlikte hatırlayalım:

Işçiler, emekçiler, göçmenler ve kadınlar olarak sayısız haksızlı»a maruz kaldık. Bir yanda sosyal haklarımız durmadan budanıyor. Işçiler olarak işimizden atılıyoruz, emekçiler olarak yoksulluğun kucağına itiliyoruz. E»itim sisteminde yapılan kısıtlamalarla, en değerli varlıklarımız olan çocuklarımızın geleceği karartılıyor. Irkçı-ayrımcı politikalar sonucunda göçmenler ve sığınmacılar olarak ikinci-üçüncü sınıf insan muamelesi görüyoruz. Tüm bunlar yetmezmiş gibi yeni gerici yasalara malzeme yapılıyoruz. Göçmen kadınları malzeme yapanlar, sözümona zorla evliliklerle, töre cinayetleriyle mücadele adına en temel haklarımızı kısıtlamaya çalışıyorlar.)

Bu sürede gün geçmedi ki; göçmenlerin kendisi, yaşadığımız sorunların sorumlusu olarak gösterilmesin.

– E»itimde çocuklarımızın yaşadığı sıkıntılara sebep olarak, çocukların tembelliği ya da velilerin ilgisizliği ileri sürüldü.

– örneğin Berlin’de neredeyse göçmenlerin yarısının işsiz olmalarına neden olarak, yine kendileri gösterildi; „Meslek eğitimi yapmıyorsunuz, tabi işsis kalırsınız“ denildi.

– Topluma uyum tartışılırken, „inançları, töreleri uyuşmuyor“ dediler, yine göçmenleri dışladılar, suçladılar.

Bunun en son örneğini de, üç haftadır süren başörtüsü tartışmalarında görüyoruz. Insanların topluma uyum sağlamalarının tek ölçüsü olarak, başlarına taktıkları örtüyü gösteriyorlar. „Başörtüsü uyum önünde engeldir“ diyorlar.


– Ama çocuklarımıza okullarda fırsat eşitliği verilmediğini hasıraltı ediyorlar.

– Yıllardır işsizliğe değil, işsizlere karşı mücadele ettiklerini gizliyorlar.

– Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan politikalardan en başta göçmen kadınların etkilendiğini gözardı ediyorlar.

Böylece bir kez daha „yavuz hırsız evsahibini bastırır“ misali suçu sadece bize, bazılarımızın taktığı başörtüsüne yüklüyorlar. Türkçede bunların yaptığına., „hem suçlu, hem güçlü“ derler.

Burada bir noktaya daha özellikle dikkat çekmek istiyorum: Bu tartışmalarda göçmen kadınlar „zavallı, kendi sorununa sahip çıkma cesaretinden ve becerisinden uzak, acınası yaratıklar“ olarak gösteriliyor. Ister „namus cinayetleri“, ister „zorla evlendirmeler“, isterse diğer konularda olsun, hep „göçmen kadınları korumak istiyoruz“deyip, kazanılmış hakları birbir elimizden almak istiyorlar.
Bu bahaneyle yasalar sertleştiriliyor, tehditler savruluyor, göçmenlerin hayatı zorlaştırılıyor. Ama gerçekten göçmenlerin, özellikle de göçmen kadınların dertlerine deva olacak yenilikler getirilmiyor.

Sevgili arkadaşlar, yaşadığımız sorunları hepimiz biliyoruz. O yüzden ben bu sorunları burada tek tek sayarak zamanınızı almak istemiyorum. Ama sizi, „bu sorunlar nasıl çözülecek?“ sorusuna birlikte cevap aramaya çağırıyorum. Bu tehditler ve haklarımızın elimizden alınması karşısında sinecek miyiz? Hayata küsüp, kendi içimize mi kapanaca»iz? Yoksa ah-vah çekme yerine, „biz, bize acınmasını değil, haklarımızın verilmesini istiyoruz“ mu diyeceğiz? Haklarımızı korumak, yeni haklar kazanmak için elele mi vereceğiz? Işte bu sorulara do»ru cevapları bulabilirsek, sorunlarımızı da çözebiliriz.


Biz Sol Parti olarak mecliste çalışmalar yapıyor, çabalarımızı sürdürüyoruz.

– Zorla evlendirmeler konusunda yapılan tartışmalarda, hükümetin asıl amacının kadınlara yardım etmek değil, kazanılmış hakları ortadan kaldırmak olduğunu gösterdik. Yasa tasarıları hazırlayıp, „bugün gerekli olan yasaları sertleştirmek değildir. Asıl gerekli olan, kadınlara daha fazla hak tanımaktır“ dedik.

– „Çocuklarımızın geleceğini garanti altına almak için, fırsat eşitliği gerekir. Bu yüzden eğitim sistemi değiştirilmeli“ dedik, bu yönde öneriler getirdik.

– „Bir yanda uyum kursları, Almanca kursları, meslek kursları, kadın sığınma evleri için ayrılan bütçeleri kısıtlıyorsunuz. Sonra da kalkıp, „biz göçmenlerin iyiliği için yeni yasalar getiriyoruz“ diyorsunuz. Bu ikiyüzlülüktür“ dedik, bu konularda çalıştık.

Bu çalışmaların bir kısmını Göçmen Kadınlar Birliği’nden arkadaşlarımızla birlikte yaptık. Onların görüşlerini aldık. Onlar da Meclis’te, Bakanlıklar’da görüşmelere katıldılar, kadınların isteklerini, ihtiyaçlarını dile getirdiler.

Fakat sevgili arkadaşlar, ister bizim hazırladığımız yasa tasarıları olsun, isterse Göçmen Kadınlar Birliği’nin yaptığı çalışmalar olsun; bu çabaların başarıya ulaşması için bir şeye daha ihtiyacımız var: O da sizin vereceğiniz destek! A»lamayan bebeğe meme vermezler, arkadaşlar!

– E»er siz kendi haklarınıza sahip çıkmazsanız,

– eğer siz bu hakların korunması için, yeni haklar kazanmak için sesinizi yükseltmezseniz,

– „nasıl olsa başkaları bizim için çalışıyor“ derseniz,

bu çalışmaların hiçbiri başarılı olmaz. Benim size ça»rım çok açık: Gelin elele verelim, haklarımızı birlikte koruyalım! Ben Göçmen Kadınlar Birliği’nin çalışmalarını Milletvekili seçildikten sonra da yakından takip ettim. Bakın bu çalışmalar olmasaydı, bugün burada bu kadar çok kadın bir araya gelebilir miydi?


Bugün aramızda olmayan, şimdi evinde televizyon karşısında oturan, mutfakta kaderine kahreden yüzlerce, binlerce kadını bir dahaki buluşmamızda aramızda görmemiz, ancak sizin de bu çalışmalara omuz vermenizle mümkün. Sizin tuzunuz olmazsa, bu çorba istediğimiz kıvama gelmez, arzuladığımız tada ulaşamaz. Sevgili kadın arkadaşlar, bizim gücümüz de işte bu birliğimizden geliyor. Bu birliğimizi güçlendirirsek, elde edemeyeceğimiz hak, yenemeyeceğiz haksızlık yoktur.

Ben şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da sizin yanınızda olacağım. Göcmen kadınların Meclis’teki gözü, kulağı ve sesi olacağım. Ayrıca kapım hepinize açık. Görüşlerinizi, isteklerinizi, dertlerinizi her an bana ulaştırabilirsiniz. Gelecekteki çalışmalarda bulusmak üzere, hepinizi yürekten selamlıyorum.