Hayırlı işler ola…. Türkiye kökenli Avrupalı parlamenterler ve Kuzey Kıbrıs
“Eski AP üyesi” sıfatıyla mektuplarını imzalayan Alman Sosyaldemokrat Partisi üyesi Ozan Ceyhun’un örgütlediği ve Avrupa’daki çeşitli ülke, eyalet ve yerel parlamentolarına seçilmiş olan Türkiye kökenli parlamenterlerin Kuzey Kıbrıs’a yaptıkları ziyaret, hayli duman çıkartıyor – çıkartmasına da, bu neyin dumanıdır, anlayamadık açıkçası. Sa»olsun, Ozan kardeşimiz sayesinde Almanya Sol Parti üyesi milletvekili Sevim Dagdelen’in “dogmatik solcu” olduğunu ö»renebildik. Hoş, Ozan Ceyhun Almanya’ya ilk geldiğinde Yeşiller’deki kariyerine başlamadan, kendisinin de ah ne kadar solcu olduğunu açıklayıp dururdu ya, herhalde solculuk artık pek prim yapmadığından olsa, iki de bir solculara saldırıp duruyor. Almanca’da iyi bir deyiş vardır: “Cam evde oturan, taş atmamalı” diye. Bu iş de biraz ona benziyor.
Önce bu ziyaretin bir arka planına bakalım. Kürt kökenli olduklarından dolayı Sol Parti üyesi Feleknas Uca’yı (Avrupa Parlamenteri) veya Evrim Baba ile Gıyasettin Sayan’ı (Berlin Eyalet Parlamentosu üyeleri) davet etmeyişlerini hadi anladık diyelim. Öyle ya, Kuzey Kıbrıs’ta demokratik meşruiyeti olan temsilcileri ve Kıbrıs sorununun barışçıl çözümünü isteyen güçleri pek kaale almayan Türkiye Cumhuriyeti karar vericilerini başka bir konuda eleştirenlerin herhalde böyle bir delegasyonda pek işi olmasa gerek (!). Peki, politikasıyla Türkiye hükümetlerinin gayri resmi temsilciliğine savunmuş olan Hakkı Keskin (Almanya milletvekili) gibi isimlerin olduğu bu delegasyon, Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan yerli halkın hangi çıkarlarını savunacaklar? Söz konusu olan Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan yerli halkın çıkarları mı, yoksa Ankara’nınkiler mi? Delegasyonun çalışmalarına bu açıdan bakıldığında, arka plan biraz daha açıklı»a kavuşuyor.
Ozan Ceyhun’un gammazlayıcı stiliyle Sol Parti milletvekillerine saldırmasını, bir politik tacirlik sorunu olarak ele alıp, değerlendirmeye sokma gereği görmeden Hakkı Keskin ve Belçika senatörü Fatma Pehlivan’ın Kıbrıs gazetelerinde çıkan demeçlerine bakarsak, delegasyonun amacının “Kıbrıs Türkü için çok yönlü lobicilik yapmak” olduğu anlaşılır. Sa»olsunlar sevgili parlamenterlerimiz, “Avrupa’nın Kıbrıs davasını bilmediğinden” hareket ederek, “Kıbrıs sorununun lobicilik faaliyetleriyle bulundukları ülkelerin parlamentolarına anlatmak” istiyorlar. Ne diyelim, hayırlı işler ola…
Aslına bakılırsa, bir kaçının haricinde geldikleri ülke kamuoylarında etkinlikleri hayli zayıf olan parlamenterlerin iyi niyetlerinden pek şüphe etmemek gerekir. Ancak, ki bunu uyanık lobici arkadaşımız iyi bilir, Kıbrıs sorununun salt lobicilikle çözüleceğini zannetmek hayli naiflik olur. Böylesine karmaşık ilişkilerin olduğu, Orta Do»u – Balkanlar – Kafkaslar üçgeninde paylaşım kavgalarının sürdüğü ve militarist güç odaklarının Kıbrıs’ı araç olarak kullandıkları bir ortamda tek yanlı lobicilik faaliyeti, Kıbrıs’ta yaşayan insanların çıkarlarına değil, tam aksine çözümsüzlükten medet umanların çıkarına olacaktır.
Sol değerlerin ne olduğunu sorduğunuzda genel geçer yanıtlar alacağınız bazı Türkiye kökenlilerin, ne idüğü belirsiz amaçlara piyon olmaları yerine, bırakalım Güney’i, Kuzey Kıbrıs’ta demokratik, eşit, barışçıl ve ortak bir yaşamı arzulayan yerel halk temsilcileri ile görüşüp, onlardan taleplerini ö»renmeleri daha do»ru olmaz mıydı? Belki o zaman Kıbrıs’ın, tüm Kıbrıslıların ortak vatanı olduğunu, farklılıklara rağmen ortak yaşamın olanaklı olacağını, ancak bunun için temel bazı adımların atılmasının gerekli olduğunu ö»renebilirlerdi.
Bu temel adımların başında Kıbrıs’ın militarizmden kurtarılması, tüm orduların geri çekilmesi ve Kıbrıs’ın Kuzey’inde ve Güney’inde var olan, barışçıl çözümü destekleyenlerin güçlendirilmesi gelmektedir. Şu anda Kuzey Kıbrıs’ta var olan statüko, Kıbrıslı Türkler için baskı, işsizlik, ekonomik yıkım ve göçlerle kan kaybetme anlamına gelmektedir. Mecvut rejim, kendi toprağında dolaşım özgürlüğünü engellemekte, yerli halklar arasındaki ayırımcılığı ve düşmanca duyguları körüklemektedir, ortak yurt duygusunu ise yok etmektedir. Militaristlerin “valilik” anlayışı ile Kuzey Kıbrıs’taki yerel halkın çıkarlarına ters bir biçimde uyguladıkları hegemonya, yerel halkın temel hak ve özgürlüklerini elinden alınmasına, “güvenlik” gerekçesiye demokrasinin her an içinin boşaltılmasına neden olmaktadır.
Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan insanların her gün yaşadıkları gerçekleri tekrarlamak gerekli değil. Ancak bu yazıda kısaca değinilen bu gerçekleri bile bile, bir de “sol” adına statüko temsilcileriyle, işverenlerle ve bürokrasiyle el ele vererek tek yanlı “lobicilik” yapmaya çalışmak, tek kelimeyle statükonun savunuculuğunu yapmaktır. Ve demokrasiden yana, kapitalizm ve statüko karşıtı olan Avrupalı solcuları boşboğazlık yaparak suçlamaya kalkışmak ise, tam anlamıyla bir terbiyesizliktir. Biz, Almanya’daki Türkiye kökenli solcular, demokrasi, barış, eşit ve ortak gelecekten yana olan yerli halk temsilcileriyle dayanışma içerisindeyiz, egemenlerle değil. Bu, Ozan Ceyhun veya Hakkı Keski’nin işine gelmeyebilir. Ama zaten onlardan solcu olmalarını beklemiyorum ki. Sadece dürüst olsunlar, yeter. Gerisini Kıbrıs’ta yaşayan halklar kendileri çözer.