Herşey ö»renilir, hiçbir şey unutulmaz!
Sevgili kadın ve erkek arkadaşlar,
zenginlerin giderek daha da zenginleştiği, yoksulların giderek daha da yoksullaştığı bir dünyada yaşıyoruz. Sadece kalkınma örgütü Oxfam’ın en son araştırmasının sonuçlarına bakmak bile tek başına, bu yolculuğun hangi yönde ilerlediğini açıkça gösteriyor. Bu araştırmanın sonuçlarına göre, önümüzdeki yıl dünya nüfusunun en zengin yüzde birlik kesiminin, geride kalan yüzde 99’luk kesiminin toplamından daha büyük bir servete sahip olacak. Dünyanın en zengin 80 kişisinin serveti, 2009 ila 2014 yılları arasında ikiye katlandı ve bugün dünya nüfusunun düşük gelire sahip diğer yarısının serveti seviyesine çıktı. Zenginler ve süper zenginler, giderek daha da sertleşen sömürü ve hırsızlık sayesinde, aslında bu zenginlikleri yaratan işçilerin hakkı olan bir servet biriktiriyor. Honore de Balsac’ın şu do»ru sözü, bu durumu son derece iyi yansıtıyor: “Her büyük servetin ardında bir suç gizlidir.”
Fakat ayyuka çıkan bu skandal karşısında insanların hayatta kalması sorunu, elbette Güvenlik Konferansı’nda söz konusu dahi edilmemiştir. Burada Münih’te, Bayrischer Hof otelinde gündem yapılan tek konu, bu adaletsizlik ve suç temeline oturtulmuş mülkiyet düzenini ve özellikle de bu düzenin dinamiklerini, süper zenginlerin çıkarları do»rultusunda askeri yöntemlerle güven altına almaktır.
Bu savaş konferansına buradan sesleniyoruz: Biz sizin sömürü ve savaş düzeninizi istemiyoruz! Zenginlikleri yukarıdan aşağıya ve radikal bir tarzda yeniden paylaştırmak istiyoruz! Biz barış istiyoruz. Biz; giderek vahşileşen kapitalizmin yerine adaleti geçirmek istiyoruz!
Sevgili kadın ve erkek arkadaşlar,
Bugün Almanya’da yaşamakta olduğumuz bir fenomen var: Zenginlikle yoksulluğun burada da giderek büyüdüğü bir dönemde, Pegida gibi hareketlerle, insanların kendilerine dayatılan sefaletten dolayı yaşadıkları öfkeyi toplumun daha ve en zayıf kesimlerine yöneltmeleri için çaba sarfediliyor. Bu kapsamda sığınmacılar, sosyal düşüşün ve artan sosyal korkuların sorumlusu olarak gösteriliyor. Daha fazla seçiciliğe dayalı bir göç yasası talepleri dillendiriliyor. Aynı dönemin Bavyera İçişleri Bakanı Beckstein’in “bizi suistimal eden değil, bizim işimize yarayan yabancılara ihtiyacımız var” sözleriyle dile getirdiği ırkçı talepte ifade edildiği gibi. Ve CDU/SPD ve Yeşiller hemen, bu faydacı ırkçılığı merkezine alan ve Alman sermayesi için yeni kalifiye elemanların ülkeye gelmesini sağlayacak yeni bir göç yasası çıkarılması için girişimlerini başlattı. Oysa Alman ekonomisi, düşük ücret baskısı uygulayarak ve genç ve yaşlı insanlara meslek eğitimi vermeyerek bugün kalifiye eleman alanında yaşanan sıkıntıyı kendisi yaratmıştır. Öte yandan AB’nin dış sınırları askeri yöntemlerle giderek daha fazla abluka altına alınıyor. Binlerce mülteci Akdeniz’de bo»uluyor. Buna rağmen Suriye’deki islamcılardan kaçıp buraya ulaşmayı başaranlar ise, Springer tekelinin medyasında sözümona “Almanya’nın islamlaştırılmasının kaynağı” olarak gösterilerek, ırkçı saldırıların hedefi haline getiriliyor. Çünkü başkalarını tekmeleyerek tepeye do»ru yükselme çabası, sömürü ve zenginlerin daha da zenginleşmesi düzenini daha da pekiştiriyor.
Bu nedenle bugün de hala şu geçerlidir: Kapitalizm hakkında konuşmak istenmiyorsa, o zaman ırkçılık hakkında susulmalıdır! Biz bu faydacı ırkçılığı istemiyoruz! Biz sığınmacılara kucak açıp, “hoşgeldiniz!” diyoruz. Ve Rosa Luxemburg’un şu sözleriyle sesleniyoruz: Sınırlar halklar arasından değil; aksine yukarıdakilerle aşağıdakiler arasından geçer.
Sevgili kadın ve erkek arkadaşlar,
Bugün yüzümüzü hangi yöne çevirirsek çevirelim, Rusya’nın yeni düşman olarak resmedildiği bir tabloyla karşılaşıyoruz. Barbar bir Rusya resmediliyor. Oysa bugün, insansız hava araçlarıyla Almanya topraklarından binlerce insana karşı, yargılama veya duruşma yapılmaksızın dünya çapında bir savaş sürdürülüyor. Yapılan araştırmalara göre, bir tek şüpheliye karşı yapılan operasyonda ortalama olayla ilgisi olmayan 28 kişi hayatını kaybediyor. Sadece geçtiğimiz yıl öldürülen suçsuzlar arasında 200 çocuk bulunuyordu. Tüm bu gerçekler ortada dururken, do»udaki karanlık imparatorluk yeni düşmanımız olarak gösterilmeye çalışılıyor. Yeni bir so»uk savaş çoktan başladı. Ukrayna’yı Rusya’ya karşı bir cephe ülkesi olarak konumladırmak için, Kiev Hükümetindeki Naziler de destekleniyor. Ukrayna’daki sa»cı çevreleri zararsız güçler olarak gösterme çabalarında, Almanya’da Hıristiyan Birlik Partileri ile Yeşiller arasındaki sınırlar dahi belirsizleşiyor.
Sevgili kadın ve erkek arkadaşlar,
Günümüzde eleştirilmeden Brecht’ten alıntı yapmak neredeyse olanaksız hale geldi. En azından Federal Meclis’te durum böyle. Bu nedenle Karl Liebknecht’ten bir alıntıyla konuyu bağlamak istiyorum. O, Almanya’da Rusya’ya karşı kışkırtılan nefrete ve Almanya’nın barbar çarlı»a karşı bir savunma savaşı sürdürmesi gerektiği iddialarına işaret ederek, bundan 100 yıl önce, 1. Dünya Savaşı’nın tam ortasında şöyle diyordu: “Alman halkının ana düşmanı Almanya’dadır: Alman emperyalizmi, Almanya’yı savaşa sokma yanlıları, Alman savaş diplomasisi.”
Sevgili kadın ve erkek arkadaşlar,
Bazen yüzyıl bir tek gün gibidir. Liebknecht haklıydı!
Aynı savaş karşıtı bildiride Liebknecht, son derece isabetli bir şekilde şunları ifade ediyordu: “Halkın düşmanları, kitlelerin unutkanlığına bel bağlıyor. Biz ise bu hesapların karşısına şu şiar ile çıkıyoruz: Herşey ö»renilir, hiçbir şey unutulmaz!”
Liebknecht için mesele, halkın coşkuyla soykırım fikrinin peşine takılmasını sağlamak için ileri sürülen savaş yalanlarına karşı çıkmaktı. O zamandan bugüne yüz yıl geçmiş olmasına rağmen, değişen bir şey yok gibi. Düşman yine do»uda. Hizaya getirilmek istenen düşman, Rusya. Güvenlik Konferansı’nın öncesinde, Konferans Başkanı Wolfgang Ischinger, Ukrayna’ya silah gönderilmesi aracılığıyla Rusya üzerindeki baskının artırılmasını talep ediyordu. Ischinger, Ukrayna konusunda aynen şunları söylüyordu: “Ülkenin mali olarak yo»un bir şekilde desteklenmesi gerek. Batı, askeri açıdan bir pata durumunun oluşması için katkıda bulunmalı. Bu şekilde silahların susması sağlanabilir.” Tüm yalanlamalara rağmen, Ischinger’in hedefinde, sorunun askeri yollardan çözüme kavuşturulması yatıyor.
Biz buradan Savaş Konferansı’na ve oradaki Ischinger’lere sesleniyoruz: Siz savaş kışkırtıcılarısınız! Ev yanıyor ve siz söndürmek adına benzin bidonlarıyla yangına koşuyorsunuz! Biz sizin savaşınızı istemiyoruz! Biz, halkın yüzde 75’lik bölümü gibi, Ukrayna’ya silah gönderilmesine karşıyız!
Ve sevgili kadın ve erkek arkadaşlar, aslında Bay Ischinger’e, Ukrayna’nın silahlandırılması için başlattığı bu girişiminden dolayı teşekkür borçluyuz. Çünkü bu girişim sayesinde, aslında meselenin özünde neyin yattığını anlamayan kalmadı. Liebknecht’in “herşey ö»renilir, hiçbir şey unutulmaz” sloganını gözeterek, Münih’teki bu özel konferansın danışma kurulunda kimlerin yer aldığına bir bakalım: Kurulun başkanlığını, Sayın Dr. Wolfgang Büchele yürütüyor. Kendisi aynı zaman Linde AG’nin Yönetim Kurulu başkanıdır. Linde tekeli, 1. Dünya Savaşı’nda sıvı patlayıcıların geliştirilmesinden, küresel çapta teknoloji alanında faaliyet göstermeye dek çalışan bir tekel. Danışma Kurulu’nun diğer üyeleri de şunlar: Dr. Paul Achleitner, Deutsche Bank AG’nin Denetleme Kurulu Başkanı; selefi terörünün Suudi Arabistan’dan ihraç edilmesini destekleyen ve 24 yıl Suudi Gizli Servisi’nin başkanlığını yapmış olan Prens Turki El Faysal. Ayrıca ABD’li bir düşünce kuruluşu olan ve kısmen devlet tarafından finanse edilen Woodrow Wilson International Center for Scholars’ın başkanı Jane Harman da Danışma Kurulu’nda bulunuyor. Harman, ABD’nin gizli servisleri için gösterdiği çabalarla tanınıyor. Ama elbette Alman silah sanayisinin bir temsilcisinin yer almadığı bir kurul düşünülemez. Bu görevi de, Krauss-Maffei Wegmann GmbH & Co. KG adındaki silah tekelinin genel müdürü Frank Haun üstlenmiş. Son olarak unutulmaması gereken bir diğer isim de, önemli terörist ve savaş suçlusu Donald Rumsfeld’in sa» kolu olan, aynı zamanda bir dönem Guantanamo’daki işkence üssünün sorumluluğunu üstlenmiş emekli amiral James G. Stavridis. Bu kişinin geçtiğimiz dönemde üstlendiği görevlerden bir diğeri de, NATO’nun Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargahı’nda komutanlık idi. Şimdi derin bir nefes alıp düşünelim. Demek ki, bu konferansın gerçekleştirilmesinde rol üstlenen kişiler bunlar! Suudi Arabistanlı katil gizli servis ajanı, NATO’nun işkenceci generalleri ve CİA liyakat nişanı taşıyıcıları. Üstüne üstlük, sadece bu konferansın giderleri için vatandaştan alınan vergilerden 500 bin avro aktarılıyor. Tabii buna bir de, konferans alanının güvenliği için görevlendirilmiş askerler v.b. için yapılan harcamaları eklemek gerek. Bu tahammül edebileceğimiz bir durum değil! Buna asla onay vermeyeceğiz!
İşte tam da bu nedenle buradayız. İschinger ve onun gibilere diyoruz ki: Biz sizin Rusya’ya karşı izlediğiniz saldırı politikasını istemiyoruz! Sizin savaş yalanlarınıza karnımız tok! Ukrayna’daki oligarkların savaşına verdiğiniz desteği istemiyoruz! Dünyanın dört bir köşesinde sermayenin çıkarlarının kan pahasına hayata geçirilmesi için, yeni pazarlar ele geçirmesi için ve hammaddeleri talan etmek u»runa yeni yollar açmanız için insanları ölüme sürüklemenizi istemiyoruz! Bu uğurda uluslararası hukuku ayaklar altına almanızı kabul etmiyoruz! Bu uğurda işkence yapılmasını kabul etmiyoruz! Bu uğurda cinayetler işlenmesini kabul etmiyoruz!
Sevgili kadın ve erkek arkadaşlar,
Avrupa’nın göbeğinde bir savaş sürüyor. Ukrayna’da binlerce insan öldürüldü. NATO ve AB, Washington, Berlin ve Brüksel akla mantı»a sı»maz bir şekilde bu ateşe benzin döküyor. ABD ordusu, birkaç günden beri Ukrayna Ulusal Muhafız Alayı’na bağlık birlikleri içsavaşa hazırlamak üzere do»rudan eğitiyor. A»ır silahlar, NATO’nun Baltık ülkelerindeki vazalları aracılığıyla, Ukrayna savaş hükümetine şimdilik dolaylı olarak ulaştırılıyor. Ve ABD’de, her yıl en 1 milyar avro değerindeki silahlanma malzemesinin Ukrayna’ya do»rudan verilmesi konusunda tartışmalar sürdürülüyor.
Size söylemek istediğim şudur: Bütün bunlar hunharca bir savaş kışkırtıcılığından başka birşey değildir. Ve yüksek sesle ve açıkça diyoruz ki: Sizin savaşlarınızı istemiyoruz! Sizin silahlandırma girişimlerinize hayır diyoruz! Ve sizin Kiev’deki, Nazilerin yer almaya devam ettiği ve askeri çözüm yöntemlerinde ısrar eden rejime verdiğiniz desteğe hayır diyoruz!
Avrupa’da savaş sürüyor. Bu savaş aynı zamanda, Rusya’ya karşı verilen bir ekonomik savaş. AB ve ABD, yaptırımlarla Moskova’yı dize getirmek istiyor. Bu gerginliği tırmandırma sarmalının nasıl başladığını biliyoruz. Bu sarmal Kiev’de, AB Ortaklık Anlaşması’nın hayata geçirilmesiyle ve bundan bir yıl önce yaşanan darbeyle başladı. AB dayatmalarıyla bu ülkeyi bölünmenin eşiğine getirmenin ve insanları birbirlerine karşı kışkırtmanın mümkün olduğunu bile bile, Kiev’deki darbeye çanak tutuldu. Ve bunu yaparken bir de Swoboda’lı nazilere oynadılar.
Sevgili kadın ve erkek arkadaşlar,
Avrupa’da savaş sürüyor. Bugünlerde NATO umutlarını gerginliği tırmandırmaya bağlamış durumda. Şimdi Baltık ülkelerinde ve Romanya ile Bulgaristan’da yeni kalıcı NATO üsleri kuruluyor. Ve bu üslerde Alman subayları da yerlerini alacak. Açık ve net olarak görüldüğü gibi burada mesele, Rusya’ya karşı sürdürülen bir saldırganlık politikasıdır. Bunun için NATO içinde, 48 saat içinde harekete geçmesi öngörülen, 5000 kişilik bir acil müdahale birliği oluşturulmak isteniyor. Aynı şekilde Rus sınırına, avcı uçakları konuşlandırmak üzere NATO üsleri kurulmak isteniyor. NATO’nun müdahale birliklerinin kapasitesinin 30.000 askere çıkarılması planlanıyor. Do»u Avrupa, baştan sonra bir NATO üsleri sistemiyle kaplanmak isteniyor. Bu kapsamda görevlendirilecek hava kuvvetlerinin Almanya’dan yönetilmesi için, Aşağı Ren bölgesindeki Kalkar ve Uedem üslerinin genişletilmek istendiğini de bu arada belirtelim.
Ve ayrıca sevgili kadın ve erkek arkadaşlar,
Bunu sadece ve sadece savaş kışkırtılcılığı olarak nitelemek mümkün. Bu yüzden yüksek sesle ve açık ve net bir şekilde diyoruz ki: Biz Rusya’ya karşı ekonomik savaş verilmesini istemiyoruz! Ukrayna’daki insanları sefaletin derinliklerine sürükleyecek ve bölecek olan neoliberal yapısal reformlarınızı istemiyoruz! Bu gerilimi artıran ve Berlin’in de önemli oranda pay sahibi olduğu AB politikasını istemiyoruz! Aynı şekilde, Ukrayna’daki oligarkların kendi halkına karşı sürdürdüğü savaşın, Almanya’da toplanan vergilerle finanse edilmesini de istemiyoruz!
Bizim mesajımız açık ve net: Halkın ço»unluğu, Alman ordusunun başka ülkelerde müdahalede bulunmasına ve silah ihracatına karşı. Biz bu ço»unluğun yanında yer alıyoruz! Biz gerilimi artırma ve silahlandırma politikasına hayır diyoruz! Ischinger’in savaş propagandasını istemiyoruz! Savaş yalanlarıyla bizi bir sonraki savaşa sürüklemelerine izin vermeyeceğiz! Ukrayna’da Alman silahlarının ve Alman askerlerinin işi olmaz. Kiev’de olmaz, Donetsk’de olmaz; HİÇBİR YERDE olmaz! Ve diyoruz ki; onların savaş yalanlarına inanmayın! Bir kez daha Karl Liebknecht’in sözleriyle sesleniyoruz: “Herşey ö»renilir, hiçbir şey unutulmaz!”
Bu yılki gösterinin şiarı “Nato ile barış olmaz!” idi. Ne kadar da do»ru bir söz! Biz NATO’yu değil, barış istiyoruz!
Konuşmamın sonunda size Ernst Bloch’un bir sözünü tavsiye olarak hatırlatmak istiyorum. Bloch bir zamanlar şöyle demişti: „1000 savaş başına 10 devrim bile düşmez. Onurlu ve dik yürüyüş işte bu kadar zordur.“ Bu sözler işte tam bugün için de geçerli. Yani demem o ki sevgili dostlar, onurlu ve dimdik yürüyelim!