Hükümetin derdi demokrasi ve insan hakları değil
Sığınma başvuruları kabul edilmiş kişilerin, geldikleri ülkelerdeki politik durumun düzeldiği gerekçesiyle oturma izinlerinin iptal edilmesi son yıllarda giderek büyüyen bir sorun haline geldi. Sol Parti Meclis Grubu olarak geçtiğimiz yıl verdiğimiz bir soru önergesine aldığımız yanıt, bu sayının son 7 yılda dört kat arttığını ve sadece geçtiğimiz yıl 12 binden fazla sığınmacının sığınma hakkının elinden alındığını ortaya koydu. 2000-2007 yılları arasında, yani önemli bir bölümü SPD-Yeşiller hükümetleri döneminde olmak üzere, 120 bin sığınmacının oturumu iptal edildi. Buna karşılık sığınma başvurusunda bulunanların ve başvurusu reddedilenlerin sayısı düzenli olarak düşüyor.
Bu iki gelişme yanyana konulduğunda, Almanya’nın kapılarını göçmenlere ve sığınmacılara kapattığını, sadece kendi ekonomik ve siyasi çıkarlarına denk düşenleri ülkeye sokmak istediği açıkça ortaya çıkıyor. Son haftalarda yo»un bir şekilde tartışılan Iraklı Hıristiyanlara sığınma hakkı verilmesi tartışması da bu çerçevede ele alınmalı. Son yıllarda yaklaşık 20 bin Iraklının, ülkelerinde güvenli ortamın yeniden tesis edildiği gerekçesiyle ‘artık ülkenize geri dönebilirsiniz’ denilerek sığınma hakkı geri alındı. Öte yandan geçtiğimiz yıl Mayıs ayında bu konuda verdiğimiz bir önerge koalisyon ortaklarının oylarıyla reddedildi. Bu örnek, Almanya’nın göç politikasına genel olarak egemen olan ikiyüzlülüğü, göçmenleri ‘ekonomik olarak bize getirisi var mı, yok mu?’ ayrımcılığı tüm açıklığıyla gözler önüne seriyor.
Benzeri gelişmeler ve Federal Hükümetin politikasındaki ikiyüzlülük Türkiye ve oradangelen sığınmacılar açısından da söz konusu. Her ne kadar hükümet Kürt sığınmacıların durumuna ilişkin sorularımızı “bu konuda elimizde istatistik yok” diyerek yanıtsız bıraksa da, bize başvuran mağdurların sayılarının hızla arttığını görüyoruz. Bu alanda da sorun yakıcı bir hal aldı. Öte yandan Türkiye ile AB üyeliği konusunda sürdürülen görüşmelerde demokrasi ve insan hakları konularını sürekli gündemde tutan, en büyük insan hakları savunucusu kesilen hükümet temsilcileri, bu sorunları sadece sürdürülen görüşmelerde bir tehdit, pazarlık ve şantaj malzemesi olarak ilgi duyduğunu gösteriyor. Bir yanda “AB Komisyonu’unun yayınladığı ilerleme raporlarında Türk hükümetine yöneltilen eleştirilere katılıyoruz; demokratikleşme yolunda atılan adımlar yetersiz” deyip, diğer yanda “Türkiye’ye demokrasi yerleşti. Bu ülkeden gelen sığınmacıları geri göndermemizin önünde engel kalmadı” demesinin başka bir açıklaması olamaz.