Bilgilendirme Toplantısı
Konusmami ic ve dis politika olmak üzere iki bölümde ele almak istiyorum. Önce ic politika:
Hükümetin en cok övündügü konu issizlik rakamlarinin gerilemis olmasi. Resmi issiz sayisinin 3,4 milyona gerilemis ve sigortali calisanlarin sayisinin yüzde 3 oraninda artmis olmasi hükümetin en önemli basarisi olarak gösteriliyor. Ancak istihdamin esas olarak sosyal güvencesiz, kisa süreli islerde arttigi gözardi ediliyor. Bir iste calismasina ragmen, kazancina ek olarak sosyal yardim alanlarin sayisinin gittikce arttigi, bugün iki milyonu askin insanin bu durumda oldugu gizleniyor.
Gectigimiz haftalarda koalisyon ortaklari arasinda anlasma saglandi ve yasli issizlerde issizlik parasi alma süresi uzatildi. Yani yaslilar 12 ay degil, yasa göre daha uzun bir süre issizlik parasi alacak ve daha sonra Hartz 4’e düsecekler. Bu da önemli bir basari olarak gösteriliyor. Oysa Ajanda 2010 ve Hartz 4 gibi düzenlemelerle gaspedilen emekcilerin haklari geri verilmis degil. Aldatmaca amaciyla gaspedilen haklarin cok kücük bir kismi geri iade edilerek göz boyamaya calisiyorlar.
Devam eden Ajanda 2010 ve Hartz 4 uygulamalarinin ötesinde, gectigimiz iki yilda yeni sosyal hak gasplari yasandi. Emeklilik yasi 67’ye cikarildi. Emekli maaslarina yillarca zam yapilmazken, milletvekillerine yeni kiyaklar kararlastirildi. Katma Deger Vergisi yüzde 19’a cikarildi. OECD’nin yaptigi arastirmalara göre calisanlarin vergi yükünün en üst düzeyde, sermaye sahiplerinin yükünün en düsük oldugu ülkeler listesinde Almanya en üst siralarda yer aliyor. Bu da Almanya’daki gelir dagilimindaki esitsizligin son iki yilda artmasi demek. Bugün Almanya’da toplumun en zengin yüzde onluk bölümü, gelirlerin ücte ikisine sahip. Toplumun ücte ikisi ise, birakin serveti, tek kurus birikimi yok. Ve bu sosyal adeletsizlik politikasi, gelir dagilimindaki ucurum büyük koalisyon döneminde artti.
Bugün her yedi cocuktan biri yoksulluk sinirinin altinda yasiyor. Bugün Almanya’da, restoranlardan ya da marketlerden cöpe gidecek malzemleri toplayip, bunlari ihtiyac sahiplerine dagitan kuruluslarin giderek arttigina tanik oluyoruz. Aachen ve Köln’de okul cöplüklerini karistirarak eski malzemeleri toplayan, bunlari ihtiyac sahibi cocuklara dagitan inisiyatifler kuruldu.
Siyasetciler meydanlarda attiklari nutuklarda, insanlara okul ve mesleki egitimlerine daha fazla agirlik vermelerini ögütlüyor. Oysa izledikleri siyaset nedeniyle insanlarin egitim düzeylerine maddi gücleri ve olanaklari belirliyor. Egitim bir yanda meta haline getiriliyor, diger yanda yoksullukla mücadelede en önemli silah olarak lanse ediliyor. Ancak inandirici olmak istiyorsaniz, bir yanda egitim politikasini sosyal politikanin araci olarak gösterip, diger yanda egitimin her alanini özellestirmezsiniz. Cünkü özellestirme nihayetinde egitimi ekonomik durumu iyi olanlarin sinirsiz olarak kullanabildikleri bir hak haline getiriyor. Öte yandan Demiryolarinin, saglik sisteminin ve bircok baska alanda özellestirilmesi konusunda önemli adimlar atildi.
Sosyal ve ekonomik politikalardaki bu gelismelerin yanisira demokratik haklari hedef alan yasalar cikarildi, yenileri planlaniyor. Terörizmle mücadele adi altinda ilk basta göcmenleri hedef alan bir cok uygulama bütün topluma yayilmaya calisiliyor. Telefonlarin dinlenmesi, kisiye özel bilgilerin biriktirilmesi, biometrik veriler iceren kimlik belgelerinin yayginlastirilmasi gibi uygulamalarin yanisira güvenlik güclerinin yetkilerinin artirilmasi, ordunun ülke icinde görevlendirilmesi gibi konular tartisiliyor.
Göc politikasi: Bilindigi gibi koalisyon ortaklari göc ve uyum politikasini hükümet programinin önemli bir parcasi olarak gördüklerini her firsatta vurguladilar. Bu alanda iki zirve yapildi. Göc Yasasi degistirildi.
Bütün bu gelismelere karsi parlamento disinda dönem dönem güclenen mücadelelere tanik olduk. Sol Parti meclis grubu da kendi cephesinde bu alanda üzerine düseni yapmaya calisti. Kozmetik cilalama cabalari olarak görülebilecek bazi yetersiz adimlarin atilmasinda, Sol Parti’nin sosyal adalet taleplerini israrla savunmasi da elbette etkili oldu. Gectigimiz haftalarda „SPD tekrar sola kayiyor“, „Yesiller sola kayiyor“ degerlendirmelerine yol acan iki parti kurultayi yapildi. Biz buralarda yasananlarin bu partilerin yüzlerini tekrar emekcilerden yana cevirdikleri anlamina gelmedigini biliyoruz. Ancak sunu da biliyoruz. SPD Alg 1 süresinin uzatilmasini istiyorsa, asgari ücret talebine sahip cikiyorsa, Yesiller’de sola kayma olarak nitelenen gelismeler yasaniyorsa Sol Parti’nin bu talepleri iki yildir sürekli gündemde tutmasi burada etkili olmustur.
Dis politika acisindan:
Sol Parti mecliste Alman askerlerinin dünyanin dört bir tarafinda görevlendirilmesine karsi cikan tek güc oldu. Terörizmle mücadele adina yapilan bu müdahalelerin ardinda Almanya’nin ekonomik cikarlarinin savunulmasinin yattigi acik. Afganistan, Irak, Kosova, Sudan gibi ülkelere askeri müdahale degil, ekonomik yardim yapilmasi talepleri icin mücadele ediyor.
Afganistan’da yıllardan beri sürmekte olan savaşta yüzbinler evsiz barksız bırakıldı, binlerce insan yaşamını yitirdi. Sınırsız özgürlük getirmek için operasyon düzenlediklerini söyleyenler Irak’ta, Ortado»u’da yaptıklarını Afganistan’da tekrar ettiler. Almanya, sözde savaşa katılmıyoruz diye diye savaşın içine girdi. Savunma eski bakanı Struck, Almanya’nın çıkarlarının Hindukuş’ta savunulmasından söz etmişti. Yapılan da o. ABD’nin enerji kaynaklarına egemen olmak için başlattığı savaşta Almanya’da pazardan pay almak istiyor.
Federal Hükümet, "Ordunun Beyaz Defteri" başlıklı bir metni karar altına aldı. Burada Almanya’nın dünyadaki barışı koruma, enerji yollarının güvenceye alınmasına katkı sunma gibi hedefler belirlendi. Hükümet partisi CDU, geçen yıl Kasım ayında düzenlediği kongresinde enerjinin elde edildiği alanlarının, yani kaynaklarının güvenliğinin sağlanmasının da ordu tarafından üstlenilmesini kararlaştırdı. Bu pratik olarak işgal etme anlamına geliyor.
Evet, alınan kararlarda güvenlikten söz ediliyor, ama açıktan işgal edeceğiz denilmiyor. Beyaz Defter’de enerji alt yapısı ve lojistik sisteminin bir bütün olarak güvenliğe alınmasının gerekliliği yer alıyor. Yani kaynaktan tüketiciye kadar olan bütün aşamalarda, petrol kuyuları, boru hatları, limanlar, petrol gemileri, rafineler, benzincilere kadar ordunun müdahalesi söz konusu. Güvenliğe alma denildiğinde bu birçok anlama gelebilir, ama asıl hedefler gizleniyor.
Halkin ücte ikisi Alman ordusunun baska ülkelere gönderilmesine karsi ve askerlerin geri cagrilmasini istiyor. Bu talebe mecliste kulak veren tek parti Sol Parti.