Sorunların çözümü yerli halkla birlik oluşturmaktan geçiyor
SORU1: Bütün bu uygulamalar ve yasaklama girisimleri gözönüne alindiginda Avrupa’da göçmen ve Müslüman karsiti bir havanin yükselmekte oldugundan sözedilebilir mi? Yoksa bunlari, issizlikle bogusan Avrupa ülkelerinin göçmenleri yildirarak geri döndürme çabasi olarak mi degerlendirmek lazim?
Almanya da dahil olmak üzere Avrupa’da son dönemde yasanan gelismeler elbette kaygi verici. 11 Eylül saldirilarindan sonra gündeme getirilen medeniyetler catismasi tezinin dogrulandigini ileri sürenlerin varligina tanik oluyoruz. Öte yandan öyle bir noktaya ulasildi ki; insanlarin kimlikleri hangi dine ya da ulusa bagli oldugu sorusuyla tanimlanir hale geldi. Farkli ulusal kökenlere ya da dini inanclara sahip olsalar da, ayni sosyal konuma sahip insanlarin ortak sorunlari, özlemleri ve talepleri oldugu gerceginin üzeri örtülmeye calisiliyor. Örnegin Türkiye kökenli bir isci ile Alman kökenli bir iscinin ortak yönlerinin, Türkiye’den gelmis bir isci ile isveren arasindaki ortak yönlerden daha fazla oldugu gercegi gözardi edilmek isteniyor. Böylece toplumda bir bölünme, kamplasmalar yaratilmaya calisiliyor.
Yasanan gelismeleri bu acidan degerlendirirsek, sorunun bir yildirma cabasinin ötesine gecen boyutlari oldugu görülür. Izlenen politikalar, karsilikli önyargilari derinlestiren, bunun sonucunda kendi kabuguna kapanmayi, karsi tarafa kusku ile yaklasmayi güclendiren bir rol oynuyor.
SORU2: Sözkonusu gelismeler bir çok çeliskiyi de bünyesinde barindiriyor. Örnegin Almanya yabancilari bir yandan vatandasliga geçmeye davet ederken bir yandan da vatandasliga geçisleri kisitlamaya yönelik girisimlerde bulunuyor. Yine göçmen çocuklarin anadilini tam olarak ögrenmeden yabanci dilin ögrenilemeyecegini her firsatta dile getiren siyasiler, Berlin’de Almanca disindaki dilleri yasaklayan Herbert Hoover adli okula destek çikiyor. Bu çeliskiler Almanya’nin belirgin bir göç politikasinin olmayisina baglanabilir mi?
Almanya’nin belirgin bir göc politikasi var elbette. Hükümetler degisse de, özünde degismeyen bir politika var. Önce hükümeti olusturan partilerden bagimsiz olarak, göcmenlerin burada kalici olmadigi düsüncesine dayali bir politika izlendi. Toplumsal gelismeler, izlenen politikalarda sürec icinde belli degisikliklere gidilmesi zorunlulugunu dayatti. Ancak degismeyen sey, Almanya’nin ekonomik ihtiyaclarina göre insanlarin bu ülkeye getirilebilecegi, ihtiyac kalmamasi durumunda geri gönderilebilecekleri mantigi oldu. Önemli bir bölümü onyillardir bu ülkede yasayan, calisan, ikici, ucuncu kusagini yetistiren ve bu ülkeyi kendisi icin yeni vatan olarak secmis milyonlarca insanin bu toplumun bir parcasi oldugu gercegi kabul edilmedi, buna uygun politikalar izlenmedi. Bu insanlara sosyal ve siyasal haklar taninmadi. Siyasal ve sosyal esitligi saglayacak yasal düzenlemelerin basinda vatandaslik hakki geliyor. Ancak vatandasliga gecisi kolaylastiran degil, zorlastiran yasalar cikarildi. Yani ekonomik ve sosyal esitsizlik, yasal esitsizliklerle percinlestirildi ve bu politika bugün de devam ediyor.
SORU3: Öte yandan adi geçen uygulamalara ve yasaklara imza atilan ülkelerde göçmenlerin tepkisi de dikkate alinmiyor. Yabancilar vicdan testine karsi mitingler düzenlerken ülkede bütün eyaletleri kapsayacak standart bir ‚vatandaslik testi’nin uygulanmasindan bahsediliyor. Danimarka Basbakani ülkesinde yayin yapan bir gazetede yayinlanan karikatürlere karsi özür dilememekte direniyor. Bu gelismeler göçmen toplumun daha da içine kapanmasina yol açabilir mi? Bir baska deyisle topluma küserek entegre olmaya direnmeye kadar varabilir mi?
Önyargilari derinlestiren ayrimci politikalar, yerli halkta göcmenlere karsi kusku ve süpheleri artiran bir rol oynuyor. Göcmenlerin saflarinda da, kabul edilmeme, dislanmislik duygularini güclendiriyor. Bu uygulamalarin ice kapanmayi derinlestiren bir etkiye sahip oldugu acik. Bence bugün bizi birlestiren ortak yönlerin ortaya cikarilmasi, ayiran degil, birlestiren özelliklere vurgu yapilmasi cok önemli. Medyaya da bu konuda önemli görevler düstügüne inaniyorum.
SORU4: Göçmenlere ait sivil toplum kuruluslarinin çabasi uygulamalari önlemede ne derece etkili olabilir. Sivil girisimin etkinlikleriyle süreci tersine çevirmek mümkün mü?
Sorunun cözümü yine yerli halkla birligi olusturmak icin caba sarfetmekten geciyor. Örnegin biraz önce belirttiginiz vicdan testine karsi sadece Türk örgütlerinin birligini saglama yerine, Alman ve diger uluslardan demokratik güclerle birlik olma yolunu secmeliyiz. Deyim yerindeyse, „Türkün Türkten baska dostu yoktur“, ya da biraz daha genisleterek söylersek, „göcmenin göcmenden baska dostu yoktur“ mantiginin dogru olmadigini düsünüyorum. Örnegin Nürnberg’teki AEG grevinde ulus, dil ve din farki gözetmeden güclerini birlestiren isciler bu konuda güzel bir örnek. Bu isletmedeki bir isyeri isci temsilcisinin su sözü beni cok etkiledi: „Bizde Alman-yabanci ayrimi yoktur. Biz hepimiz AEG’ciyiz.“ Bu örnekten ögrenebilecegimiz cok sey var. Eger süreci tersine cevireceksek, bunu ancak dil, din, ulus farki gözetmeden sendikalarda, ögrenci temsilciliklerinde, veli birliklerinde ve diger sivil toplum kuruluslarinda birleserek saglayabiliriz.