Sosyal sorunlar yaptırımlarla çözülemez
Konu bu kadar ciddi olmasa, şu soruyu sormak akla geliyor: Bir sonraki adım ne olacak, ne kadar ileri gidecekler? Sıra, uyumu hızlandıracağı gerekçesiyle göçmen kadınların do»umlarını Alman milli marşı eşliğinde yapmaları önerisine mi geliyor?
Dietzenbach Şehir Meclisi’nin aldığı bu kararın iki boyutu var. Bir yanda anaokullarında Almanca konuşulması zorunluluğu getiriliyor. Bu da, şu şekilde gerekçelendiriliyor: “Göçmen çocuklarının Almanca ö»renmeleri önemli. Bu yüzden anaokullarında Almanca konuşulmasını zorunlu kılmamız gerekir.” Yani sorun yine yasal yaptırımlarla çözülmesi mümkün bir sorunmuş gibi gösteriliyor. Bu yaklaşıma ilkesel olarak karşı çıkıyorum. Sosyal nedenlere bağlı sorunlar cezai yaptırımlarla çözülemez. Sorunun çözümü, ancak sosyal nedenler ortadan kaldırılırsa mümkün olur. Bugün anaokullarında yaşanan duruma baktığımızda, yerel düzeyde yapılan kısıtlamalar nedeniyle bu kurumlarda çalışan eğitimcilerin yetersiz olduğunu görüyoruz. Eleman sıkıntısı nedeniyle birçok anaokulunda bir eğitimci 20, hatta bazen 30 çocukla ilgilenmek zorunda kalıyor. Ayrıca konunun uzmanları yıllardır eğitimcilerin aldığı eğitimin yetersiz olduğuna, günümüzün ihtiyaçlarına cevap verilemediğine dikkat çekiyor. Bütün bu nedenlerden anaokullarının eğitime hizmet eden bir kurum olmadığı, tersine çocuklara göz-kulak olunan yerler olduğu ifade ediliyor.
Bütün bu gerçekler gözardı edilip, çocuklara Almanca konuşma zorunluluğu getiren bir karar alınması, bu kararın ardında başka nedenlerin yattığını gösteriyor. Anaokullarının en önemli görevlerinden birisi zaten çocukları okul yaşamına hazırlamak değil mi? Bu görevin bir bölümü, ister Alman, ister göcmen kökenli olsun, onlara Almancayı ö»retmek. E»er bunun için gerekli koşullar yaratılmazsa, istediğiniz kadar karar alın ya da yaptırım tehdidinde bulunun, bu görevinizi yerine getiremezsiniz. Eger anaokullarında çocuklar okul yaşamına, onun da ötesinde toplumsal yaşama gerektiği gibi hazırlanamıyorlarsa, bunun nedeni okul öncesi eğitim sisteminin eksikliklerinde aranmalı.
Işte bu noktada sorun ilkesel bir boyut kazanıyor. Almanya’da uzun bir süredir göçmenlerin uyumu bağlamında yapılan tartışmalarda bu yaklaşım sürekli gündeme getiriliyor. Bu mantık, resmi politikaya damgasını vuruyor. Göçmenlerin uyumu istemediği iddiası ileri sürülüp, ardından yasal ve cezai yaptırımlar uygulanmasını öngören talepler peşpeşe sıralanıyor. Deniyor ki: “Kendi geçimini temin etmezsen oturma izni alamazsın”, “Almancayı ö»renmezsen vatandaş olamazsın”, “benim istediğim gibi yaşamazsan en demokratik haklardan yararlanamazsın; seni ülkene geri gönderirim!” Dietzenbach’ta alinan karara karşı çıkarken, en başta bu yanlış mantı»a karşı çıkmak gerekiyor. Insanların Almanca ö»renmesini, iş bulmasını, geleceğe umutla bakmasını sağlayacak, onları bu ülke için bir tehdit olarak değil, bir zenginlik olarak gören politikalara ihtiyaç olduğunun altını kalın çizgilerle çizmek gerekiyor.
Bu arada bir de anaokullarının ücretli olduğu gerçeğini hatırlatmakta yarar var. Dar gelirlilerin küçümsenemeyecek bir bölümü, maddi sıkıntılarından dolayı çocuklarını okul öncesi eğitimden yararlandıramıyorlar. Uzmanlar yıllardır anaokullarının ücretsiz olması gerektiğini ifade ediyor. Ama bu konuda bir iki eyalette atılan cılız adımların dışında hiçbir adım atılmadığını görüyoruz.