Türkiye, AB ve Kürt Sorunu
Üyesi oldugum Sol Parti.PDS bugünkü Avrupa Birliği’ni bir çok noktada eleştiriyor. Bu birliğin ekonomik ve sosyal alanda avrupa halklarını yıkıma götürdüğünü, hızlı bir silahlanma politikası izlediğini düşünüyor. Bu birlik, bütün AB ülkelerinde ve aday ülkelerde küçük tarim üreticiligini yok ediyor. Her türlü hizmetin özelleştirilmesini hızlandırıyor. Yoksul kesimlerin hakları sürekli kısıtlanıyor. Bu konuda birkac örnek verecek olursak: Gectigimiz günlerde yayinlanan bir arastirmaya göre, AB ülkelerinde yoksulluk sinirinin altinda yasayanlarin orani yüzde 15’ten fazla. Bu oran cocuklarda yüzde 20’yi geciyor. AB’ye yeni giren ülkelerde her üc kisiden biri yasam kosullarindan memnun degil. Bütün bu istatistikler, AB’nin izledigi ekonomik ve sosyal politikalarin dolaysiz sonucu. Bu anlamda bu birliği bu haliyle onaylamamız mümkün degil. Ve başta yeniden gündeme getirilen Avrupa Anayasası olmak üzere, Bolkestein yönergeleri, Avrupa Birliğinin silahlanması gibi bircok gelismeye karşı mücadele ediyoruz.
Biz öte yandan Türkiye’nin AB’ye girmesi sürecine Türkiye halkının dahil edilmesinden yanayiz. AB üyeliginin ekonomik, sosyal ve siyasal acilardan hangi sonuclara yol acacagi sorulari fazla gündeme getirilmiyor. Bu konularda geniş bir aydınlatma çalışması yapılması ve bunun üzerinden halkın karar vermesinden yanayız.
Bazı Avrupa Birliği ülkelerinin Türkiye’nin üyeliği konusunda samimi olmadığı bir gerçek. Bu konu birçok parti ve hükümet tarafından iç politika malzemesi olarak kullaniliyor. Bazı sorunlar Türkiye’den daha fazla taviz alabilmek için santaj malzemesi olarak kullanıliyor. Bu ülkelerin bazıları gündeme getirdikleri sorunlarda ve çözüm önerilerinde kesinlikle ikiyüzlü davraniyor. Ancak bu durum Türkiye’nin sorunları olmadığı anlamına gelmez elbette. Örnegin bugün hala düşüncesinden dolayı insanların cezalandırıliyor. Bunun hiç bir haklı gerekçesi olamaz. 301 gibi, bir yandan düşünce özgürlüğünü sınırlayan, diğer yandan milliyetçiliğin kışkırtılmasına hizmet eden, bir madde hiç bir Avrupa ülkesinde yoktur. Azınlık yerine, ço»unluğun haklarını yasalarla korumaya çalışmak adil değildir. Bunun için bu ve benzeri yasaların kaldırılması gerekir.
Kürt sorunu da Avrupa ülkelerini meşgul eden önemli bir sorundur. Türkiye’nin bu konudaki politikasina bakinca gördügümüz tablo su: Bu konuda birgün “kürt sorunu vardır” deniyor, bir süre sonra “böyle bir sorun yoktur” türünden açıklamalar yapiliyor. Bu tutum, var olan sorunun çözümsüzlü»e bırakılması anlamına gelir. Öte yandan bazı politikacıların bu sorunu suistimal ettiği, Türklerle-Kürtler arasında düşmanlık kışkırttığı gözlenmektedir. Kürtlere karşı bir çok yerde linç girişimleri tertipleniyor ve bunları yapanlar cezasız bırakıliyor. Sivil toplum örgütlerinin bu sorunu barışçıl bir şekilde çözme girişimleri hükümet tarafından ya görmezden geliniyor; ya da Türk ve Kürt halklarının kardeşliğini isteyen kişi ve kurumlar takibata u»ruyor. Geride bıraktığımız günlerde yüzlerce aydının girişimiyle Ankara da gerçekleştirilen “Türkiye barışını arıyor” konferansınin bu konuda atılmış en önemli adım oldugunu düsünüyorum. Bu tür girişimleri destekliyoruz. Bu sekilde, bu sorunun Türk ve Kürt halkına daha fazla acılar vermeden çözülebilecegine inaniyorum. Bu basarilirsa, hem demokratik bir Türkiye’nin, hem de Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenlilerin onur kaynağı olacaktır.